KARDEŞ OLDUĞUMUZUN FARKINDA MIYIZ?
YA DA
MÜ'MİN OLMAMIZ NEYİ GEREKTİRİR?
Gerçek kardeşlik, aynı anadan doğmanın icabı olan nesebî kardeşlik değil; kalblerin aynı Allah'a ve Resûlüne bağlanmasıyla hasıl olan aşk ve muhabbetle pekişen mümin kardeşliğidir. Cenab-ı Hak, yarattığı kulların hep bu manada kardeş olmalarını, bu manadaki kardeşlik hukukuna dikkat etmelerini istemiş; Allah Resûlü de, bu kardeşliğin en kamil örneğini, kurduğu "Asr-ı Saadet" toplumunda göstermiş ve Kur'an'ın bir mübelliği olarak bu hususta bütün asırlarda müminlere ölçü olacak gerekli uyarılarda bulunmuştur.
Önce yüce Rabbimizin ayetleri üzerinde düşünelim:
"Muhakkak müminler kardeştir. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin."(el-Hucurât, 10)
Bu ayet-i celilede Cenab-ı Hak, kendine inananları kardeş ilan ediyor ve kardeş olan müminlere bir sorumluluk yüklüyor: "Kardeşlerinizin arasını düzeltin."
Demek ki, müminler arasında da zaman zaman ihtilaf ve problemler olabilir. Bu meseleler; müminlerin kardeş olmalarına, birbirlerine kardeşçe muamele etmelerine mani değildir. Eğer öyle olsaydı Rabbimiz; "Kardeşlerinizin arasını düzeltin" ifadesini kullanmazdı...
Öyleyse; Müslümanların, hangi mezheb ve meşrepten olursa olsun, bazen hata üzere olmaları -iman dairesinden çıkmadıkça- birbirlerini reddetmesini, itmesini-kalkmasını hor ve hakîr görmesini asla gerektirmez. Bilakis, bazı sebeplerden dolayı dargınlık ve kırgınlık oluşmuşsa, Allah'ın emri gereği hemen ıslah ve düzeltme yoluna gidilmelidir. Yoksa müminler arasındaki tabii olan bazı ihtilaflar, şer güçler tarafından büyütülecek, fitne, fesat tohumları yeşertildikçe yeşertilecek ve aynı davaya inanan insanlar kavgaya kadar götürülebilecektir. Ham ruhların öncülük ettiği ve fasıkların körüklediği benlik kavgalarının, tarih boyu Islam ümmetine ne büyük zararlar verdiğini biliyoruz...Bugün bu meselenin en canlı örneği Afganistan'daki son durum değil midir?..Birlik beraberlikle, zalim Rusları perişan ettikten sonra ne oldu da Afganlı mücahidler, birbirlerine düştüler ve şimdi kendilerini, kardeşlerini perişan ediyorlar? Ne kadar yazık değil mi?!.Cenab-ı Hak, mezkur ayetin sonunda; "Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin," buyuruyor. Demek ki, kardeşlik hukukuna riayet etme hususunda Allah'tan korkmayanların üzerinden Cenab-ı Hak rahmetini de çekiyor. Allah'ın, vazifesini yerine getirmeyen bir mümin topluluğa dahi rahmet etmemesi ne büyük bir azab ve ne büyük bir uyarıdır!..Rahmetine layık bir topluluk olmaktan Rabbimiz bizi ayırmasın!..
Dedikodunun, iftiranın, gıybetin, hasedin ve fitne-fesadın kol gezdiği, her türlü iletişim imkanlarıyla hızla yayıldığı günümüzde en çok dikkat etmemiz gereken husus; bize ulaşan her haberi araştırmadan hemencecik inanma saflığına düşmemektir...Bakınız bu hususta yüce Rabbimizin buyruğu nedir?:
"Ey inananlar! Size fâsık(yoldan çıkmış) birisi bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa, bilmeyerek bir topluluğa(cemaate) karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz."(el-Hucurât, 5)
Bu ayette, haber getirenin durumunun tesbitinden sonra getirdiği haberin tetkik edilmesi emrediliyor. Fâsık, günahkar ve yoldan çıkmış anlamlarına geliyor. Fısk içerisinde olan, bizzat bir şahıs olabileceği gibi, fâsık insanların yönlendirdiği ve haberler yazıp veya sunduğu basın-yayın organları da olabilir. Hal böyle olunca; bugün gerek beynelmilel gerekse ülkemiz çapında insanlara doğru, çarpıtılmamış haber sunan kaç 'medya' organı bulabilirsiniz?..Sorumluluğunun bilincinde olan birkaç yayın kuruluşu da olmasaydı, insanımız tamamen yalana mahkum ve teslim olmaya devam edecekti! Bu yalanlar, resmi ya da gayr-i resmi olarak devam edecekti!
Müminlerin, hüsn-ü zan prensibini unutarak yalan haberlerle şartlandırılmaları; zamanla birbirleriyle alay etme, daima mümin kardeşinde kusur arama, onu kötü lakaplarla çağırma ve nihayet küfürle itham etme ve reddetme mantığını doğuracaktır. En tehlikeli olanı da budur. Cenab-ı Hakk'ın bu hususlardaki şu kesin uyarısını her 'müminim' diyen kişi kulağına küpe etmelidir:
"Ey müminler! Bir topluluk(cemaat), diğer bir toplulukla(cemaatle) alay etmesin. Belki (onlar), kendilerinden iyidirler. Kadınlar da, (diğer) kadınlarla alay etmesin. Belki (onlar) kendilerinden iyidirler. Birbirlerinizde kusur aramayın. Birbirinizi kötü lakapla çağırmayın. Inandıktan sonra kötü adla çağrılmak ne kötüdür! Kim tevbe etmezse, işte onlar zalimlerdir."(el-Hucurât, 5)
Evet, ayet-i kerime apaçık. Buna rağmen alay etmeyi, kusur aramayı, kötü lakapla çağırmayı meslek edinenlere ne demeli?
Galiba onlar; mü'min olmanın, iman kardeşliğinin ve Tevhid'in lezzetini henüz tam anlamıyla tadamamışlardır... Galiba onlar, benliklerinden, bencilliklerinden, gurur ve kibirlerinden sıyrılarak takva, ihsan ve îsar şuuruna ulaşamamışlardır. Onlar, ne yaptıklarının farkında bile değildirler. Onlar için tek kurtuluş kapısı vardır; tevbe. Yoksa Rabbimizin beyanıyla; "Kim tevbe etmezse, işte onlar zalimlerdir." Onlar, hem kendilerine, hem de mümin kardeşlerine zulmetmiş olurlar. Sevgili Peygamberimiz ne güzel buyuruyor!:
"Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez ve onu zulme teslim etmez."(Buhari, Müslim)
Hangi mezheb ve meşrebden olursak olalım, hatta siyasi tercihlerimiz ne olursa olsun; kusur arama ve dışlama mantığından kurtulup birbirimizdeki güzellikleri öne çıkararak gönülden ve Allah rızası için sevmeyi öğrendiğimiz gün, Cenab-ı Hakk'ın inayet ve rahmetiyle yeniden topyekûn diriliş ve kurtuluşun nurlu çemberine girmiş olacağız. Değilse; çok şey konuşacağız, çok enerji tüketeceğiz, cihad ettik, mücadele ettik sanacağız; fakat hedefe ulaşma yolunda bir adım bile atmış olmayacağız. Müminlerin birbirlerini sevgiyle kucaklamaları o kadar önemli bir husustur ki, Allah Resûlü bunu imanla bütünleştiriyor:
"Iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız!"