ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)
<< Tamamını Oku >>
 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<< Tamamını Oku >>

Apokrif Kitaplar

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)

ALEVÎLİK NE DEĞİLDİR?
/ 2 /
Hakkı Bayraktar

< Geri 1-2-3-4 İleri >

Geçen yazımızda, Hz.Ali'yi sevenleri iki gruba ayırmış ve birinci gruptan bahsederken; onu yüce faziletlerinden, ahlaki, ilmi kemalâtından ve Ehl-i Beyt'ten olmasından dolayı sevmenin ne kadar tabii olduğunu delilleriyle anlatmıştık. Bu yazımızda Hz.Ali'yi -öncelikle- siyasi manada sevenlerden bahsedeceğiz. Bunlar da, tabiatıyla ikinci grubu teşkil ediyorlar.

Hz.Ali'yi Siyasî Manada Sevenler / Sevmiş Görünenler

Bu gruba baktığımızda, hedef ve gayeleri farklı birçok siyasi gruba rastlarız. Bunları beş grupta mütalaa edebiliriz:

Birinci Grup: Bu grup; "dinde mutaassıp, muhakeme-i akliyede noksan" bir gruptur. Hakem Hadisesine kadar Hz.Ali'ye aşırı bağlı olan bu grup, bu hadiseden sonra onun amansız düşmanı olmuşlardır. Bunlar Sıffin muharebesinden sonra Hakem Hadisesinde Hz.Ali'ye karşı çıkıp onun ordusundan ayrıldılar. Hz.Ali'nin, hakimi kabul etmesini küfür saydılar. Bunlara 'Hâricîler' ismi verilmiştir. Hz.Ali, bir ordu hazırlayarak bu fitne-fesat grubunun üzerine yürüdü ve onlara Nehrevan'da büyük kayıplar verdirdi.

Ikinci Grup: Bunlar, münafıklar ve Yahudi dönmeleriydi. Hz.Ali'yi ve Ehl-i Beyti sevdiklerini iddia ettikleri halde, sinsi bir şekilde Müslümanlar arasında batıl fikirler yayıyorlardı. Asıl gayeleri Islamiyet'i içten yıkmaktı. Bazı zayıf itikatlı müminlerin inançlarını sarsma ve fitne çıkarma konusunda zaman zaman başarılı da olmuşlardı.

Üçüncü Grup: Bunlar, Emevilerin -Arap milliyetçiliğine, aşırı israf ve diğer kavimlere karşı zâlimâne tutumlarına dayalı- saltanatına karşı çıkarak Hz.Hasan ve Hüseyin'e taraftarlık gösterip onların ordusunda yer alan gruptur.

Dördüncü Grup: Bu grubu Iranlılar teşkil eder. Hz.Ali ve Âl-i Beyte aşırı sevgileri, onları kin ve adâvet duygularına sevk etmiştir. Her yıl muharrem ayında, Iran'da, yediden-yetmişe herkes yas içindedir. Ehl-i Beytin başına gelenler, özellikle Kerbelâ'da vuku bulan hadiseler için herkes gözyaşı döker, dizlerini ve sırtlarını döverler. Bu durum, ifrat derecesinde gerçekleşir ve Ehl-i Beytten olmayan sahabeye karşı kin ve nefret oluşur.

Beşinci Grup: Bu grup, Islam'dan intikam almak için şeklen Müslüman olan üç zihniyetin mensuplarından oluşur.(Ibn-i Hazım, fi'l-Milel ve'l-Ahva ve'n-Nihal, c.2, s.115) Bunlar; "Iran'daki Mecusi dininin reis ve ruhanileri," "Iran'daki ırkçılar" ve "Eski saltanat hanedanının menbupları"dır. Bu üç grup mensupları, Islam'ın hakimiyeti karşısında itibar ve menfaatlerini kaybettikleri için sûret-i haktan görünerek Islam'dan intikam almak istemişlerdir.(Daha geniş bilgi için bkz.: Mehmet Kırkıncı, Alevilik Nedir?)

***

[Hz.Ali'yi halifelik makamına daha layık görmenin yadırganacak bir tarafı yoktur. Ama bunu normal bir görüş farklılığı görmeyip Hz.Ali'nin de bizzat biat ettigi halifeleri zalim ve gâsıp saymak bir aşırılıktır. Halbu ki, Hz.Ali'nin bu zatlarla ilgili güzel sözleri vardır.

Buhârî'nin rivayetine göre Muhammed b. el-Hanefiyye diyor ki; “Babama (Hz. Ali kerremellahü veche'ye) sordum: Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellemden sonra insanların en üstünü kimdir? Dedi ki; ‘Ebubekr'dir.' Ondan sonra kimdir? dedim. Dedi ki; ‘Ömer'dir.' Bundan sonrakinin Osman olduğunu söylemesinden korkarak dedim ki; ‘Sonra da sensin.' Dedi ki; ‘Ben, başka değil, sadece Müslümanlardan biriyim.'"(Buhârî, Fedâilü's-Sahabe, 5)

Bilindigi gibi bugün Şia, Hz.Ali'nin halifeliğini bir iman meselesi saymaktadır. Onlara göre; imanın şartlarından biri de, Hz.Ali'nin ve soyundan gelenlerin Hz. Peygamberden sonra halife olduklarına inanmaktır.(Muhammed Rıza'l-Muzaffer, Akâid'ül-Imâmiyye; Abdülbakî Gölpınarlı tarafından ‘Şia Inançları' adıyla tercüme ve neşredilmiştir. Ist. l978, s.50) Ezan okurken "Eşhedü enne Aliyye veliyyullah," demeleri, bu inanç esasını ilan etmekten başka bir şey değildir.(Doç. Dr. Adülaziz Bayındır'ın internet sitesindeki bir yazısından alınmıştır. Bkz. www.suleymaniyevakfi.org)]

İslam'ı İçten Yıkma Planları / İIbni Sebe'nin Hz.Ali İstismarı

Tarihe baktığımızda ve olayları doğru yorumladığımızda şunu tespit ediyoruz: Islam'ı parçalayıp yok etmek isteyen şer güçler, hep fırsat kollamışlar ve fırsat buldukları an projelerini uygulamayı asla ihmal etmemişlerdir. Tabir caizse; önce suyu bulandırmışlar, sonra da bulanık suda kolayca balık avlamışlardır. Şiiliğin(Hz.Ali taraftarlığının) ortaya çıkışında Yahudi bozuntusu Abdullah Ibni Sebe ve taraftarlarının yaptıkları da bundan başkası değildi.

İbni Sebe, bir hahambaşıydı. Hz.Osman(r.a.) zamanında Yemen'den Medine'ye gelip güya Müslüman olmuştu. Gayesi, Islam'ı içten yıkmaktı. Pavlos'un Hıristiyanlığa yaptığı gibi Islam Inancını ifsat etmek ve Müslümanlığı hurafelerle doldurmaktı. Esasen Yahudilerin Islam'a düşmanlıkları, Peygamber Efendimiz zamanında başlamıştı. Onlar, ahir zaman peygamberinin kendilerinden çıkmasını bekliyorlardı. Hayallerinin aksine Peygamber, Kureyş'ten gelince bu durum, onların kin ve kıskançlıklarını artırmıştı. Bütün gayretlerine rağmen Allah Resulü zamanında, Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer zamanlarında Müslümanlar arasına fitne sokamadılar. Hz.Osman döneminin sonlarına doğru ellerine bazı fırsatlar geçti ve Ibni Sebe, bu fırsatı değerlendirmeyi başardı.

Hz.Osman'ın Şehadeti ve Fitnenin Hız Kazanması

Hz.Osman zamanında devlet adamlarının çoğunun Emevilerden olması, Hâşimîleri; 'Ensar'dan çok 'Muhacirler'in vazife alması, Ensar'ı kışkırtmak için bir fırsattı. Bunun için Ibni Sebe, şehir şehir dolaşarak Hz.Ali ve Ehl-i Beyt yanlısı görünüp halkı Hz.Osman'a karşı kışkırtıyordu. Sonunda Yemenli bir Yahudi olan el-Gâfikî'ye, Kur'an okurken bir baskınla Hz.Osman'ı şehid ettirdi. Bu, 'fitnebaşı' için büyük bir başarıydı.

Daha sonra bir Emevi olan Hz.Osman'ı, Haşimi olan Hz. Ali'nin öldürttüğü yalanını yaymaya ve tarafları gizliden tahrike koyuldu. Bir taraftan da Hz.Ali'nin halife olmasını istiyordu ve teklif ettiriyordu. Bu emeline başlangıçta ulaşamadı. Ancak daha sonra Medine halkının ısrarlarına dayanamayan Hz.Ali, karışıklığı ve başsızlığı önlemek niyetiyle istemeyerek halifeliği kabul etti. Bu durum da, münafıklar için istismar ve tahrik sebebi oldu.

Cemel Vak'ası ve Fitneye Kurban Giden On bin Müslüman!

Takdirin cilvesine bakınız ki, Hz.Ali'nin hilafete seçilmesinden kısa bir süre sonra Müslümanlar ictihad farkı yüzünden ihtilafa düştüler. Hz.Talha ve Hz.Zübeyr, Hz.Ali'ye giderek Hz.Osman'ın kâtillerinin cezalandırılmasını istediler. Hz.Ali, onlara; "Haklısınız; fakat devlet henüz âsileri tam manasıyla sindirmiş değildir. Onun için devletin hâdiselere hakim olmasını beklemek gerekir," dedi. Hz.Ali, suçluların tek tek belirlenerek sorguya çekilmesini ve gereken cezaya çarptırılmasını istiyordu. Hz.Aişe, Hz.Zübeyr ve Hz.Talha ise, bu fitne hareketine katılanların çoğunun hemen cezalandırılmasını istiyorlardı ve asilerin üzerine yürümek için kuvvet toplamak üzere Basra'ya gitmişlerdi. Bunun üzerine Hz.Ali de bunu haber alınca, devletin bütünlüğüne halel gelmemesi için ordusuyla Basra'ya hareket etti ve Zikar mevkiinde konakladı. Meselenin sulh yoluyla halli için Hz.Ali; Hz.Aişe, Hz.Talha ve Hz.Zübeyr'e elçi gönderdi. Anlaşma henüz sağlanmıştı ki, Ibni Sebe'nin, her iki tarafın içine yerleştirdiği münafık gruplar karşılıklı saldırıya geçtiler. 'Cemel Vak'ası' denen bu çarpışma sonunda ne yazık ki onbin Müslüman şehit oldu.

Sıffîn Savaşı ve Fitneye Kurban Giden Yetmiş bin Müslüman!

Muaviye de, Hz.Osman'ın kan davasını güdüyordu. Onun katillerini acilen bulup cezalandırmadığı iddiasıyla Hz.Ali'nin yerine kendisinin halife olmasını istiyordu.

Fitne o kadar büyüdü ki; Hz.Ali ve Muaviye taraftarları Sıffin denen yerde karşı karşıya geldiler. Hz.Ali, kan dökülmemesi için Muaviyeye elçiler ve mektuplar gönderdi ise de, bir faydası olmadı. Bir kan davası uğruna Hz.Ali tarafından 25 bin, Muaviye tarafından da 45 bin olmak üzere 70 bin Müslümanın şehit edildi.

Muaviye taraftarları bozulmak ve yenilmek üzere iken içlerinden Amr b. Âs'ın teklifiyle bir hileye baş vurdular. Mushaf sahifelerini süngülerinin ucuna takarak, “Allah'ın kitabı aramızda hakem olsun,” demek istediler.

Böylece hilafet meselesinin hakem yoluyla halline karar verdiler. Muaviye taraftarları Amr b. Âs'ı, Hz.Ali taraftarları ise Ebu Musa el-Eş'ari'yi hakem seçtiler. Ikisinin ortak hükmüne razı olunacaktı. Ortak hüküm; her ikisini de azlederek işi şuraya bırakmaktı. Ebu Musa, hükmü aynen açıkladıktan sonra Amr, bir hileye baş vurdu ve kendi yetkisini kullanarak Muaviye'yi halifeliğe seçtiğini ilan etti...

Bunun üzerine Hz.Ali tarafı tamamen ikiye bölündü. Hakeme baş vurmayı kabul ettiği zaman; “Allah'tan başka kimse hüküm veremez,” düşüncesiyle Hz.Ali'den ayrılan ve kendilerine Hariciler denen gurub, kendilerinin haklı çıktığını savunarak nice kanlar döktüler. Sonunda Hz.Ali, onları dağıtmayı ve hezimete uğratmayı başardı. Ancak Şam'da taraftarlarını artıran Muavi'ye boş durmuyor ve Hz.Ali'ye sürekli sıkıntı çıkarıyordu. Daha sonra Muaviye; Mısır'ı, Hicaz'ı, Yemen'i ve nihayet Mekke ve Medineyi de idaresine aldı...

Ne acı bir tecelli ki; daima başına bela olan Hariciler, Hz.Ali'yi, Ibni Mülcem adındaki bir kâtile, -sabah namazında iken zehirli hançerle camide- şehit ettirdiler.

Fitnecilerin Asıl Maksadı:

Çağlarboyu Devam Edecek Fitne Çığırı

Münafık Ibni Sebe boş durmadı; sürekli fitneyi körükledi. Ama onun asıl maksadı, Müslümanlar arasına çağlar boyu devam edecek itikadi fitneler sokmaktı. Asıl başarısı bu olacaktı. Ehl-i Beyt sevgisini istismarla işe başladı. Hilafetin baştan beri Hz.Ali'nin hakkı olduğunu ve ondan haksız bir şekilde gasp edildiğini etrafa yaydı. Ibni Sebe başkanlığında bir heyet, Hz.Ali'nin huzuruna çıkarak ona; "Sen Rabbimizsin, ilahımızsın!" dediler. Hz.Ali, bu müşriklerden bir kısmını yaktırdı. Ibni Sebe'yi ise, ordu içinde taraftarlarının çokluğu sebebiyle fitneye yol açmasın diye yaktırmayıp Medayin'e sürdürdü. Medayin, Iran'ın eski hükümet merkeziydi. Ibni Sebe, orada da boş durmadı; vaktiyle Hz. Ali'den kaçan Hâricîlerle birlikte sapık fikirleri yaymaya devam etti. Iranlıların eski dinlerinde de bulunan "Hulul akidesi"ni Müslümanlar arasında yaymaya başladı. Önce Hz.Ali'ye ilahlık izafe ettiler. Sonra bu ilahlığın onun evlatlarına da intikal ettiğini iddia ettiler. Hz.Ali'nin vefatında Ibni Sebe; "Ölen Ali değil, onun suretine giren bir şeytandır. Ali, şimdi göklere çıkmış ve bulutlar üzerinde taht kurmuştur," diyerek; onun ölümüne hulul akidesi doğrultusunda bir yorum getirdi.

Böylece; Mısır'da "Sebeiyye Mezhebi"nin kurulmasıyla tohumu atılan Şiilik, Iran'da yeşermeye ve gelişmeye başladı. Ve bundan, yirmiden fazla fırka(kol) türedi. (Bugünkü Iran'daki Şiiliği ve Caferiliği, Ibni Sebe'nin küfre götüren fikirlerinin devamı kabul edemeyiz.)

Tarihten Ders Almak

Bugün ülkemizde yaşayan Alevileri de, 'Sebeiyye Mezhebi'nin aynen devamı olarak görmüyoruz. Bütün bu malumatı, Aleviliğin(Şiiliğin) tarih içindeki oluşumunu ve -gayet tabii ve gerekli olan- Hz.Ali ve Ehl-i Beyt muhabbetinin çeşitli zamanlarda nasıl istismar edilip bir fitne aracı olarak kullanıldığını hatırlatmak için vermiş bulunuyoruz.

Birlik-beraberlik ve kardeşlik örneği olması gereken Müslümanlar, -kaideyi bozmayacak bazı istisnai zamanları dışta tutarsak- insanlık tarihi boyunca kendileri gibi inanmayan ve düşünmeyenler için dahi bir huzur kaynağı olmuşlardır. Ancak, tarihten ibret almak ve Müslümanları birbirine düşürüp kavga ettirmek ve zayıflatmak isteyenlerin oyunlarına bir daha asla gelmemek zorundayız. Çünkü Sevgili Peygamberimizin işaret buyurduğu gibi; "Müslüman, ısırıldığı deliğe parmağını ikinci defa sokmaz."

< Geri 1-2-3-4 İleri >

 
 
alt_banner